24 Eylül 2009 Perşembe

Futbol ve Sol, İlk Kez Bu Kadar Yakındı...

(http://bianet.org/bianet/siyaset/116897-turkiyede-futbol-ve-sol-ilk-kez-bu-kadar-yakindi)

Adana’dan Livorno geldi geçti… Birkaç ay öncesinde kulaktan kulağa yayılmaya başlayan fısıltı, 4 Eylül gecesi kulakları sağır eden bir gürültüye dönüştü. Adana Demirspor, memleket futbolunda bir ilke daha imza attı.

Aslında her şey, Başkan Bekir Çınar’ın görkemli bir sezon açılışı planlarıyla başladı. Başkan, öyle bir takım getireceğim ki herkesin ağzı açık kalacak demişti. Ardından Livorno ile temas kuruduğu ve uygun tarih için yazışmaların başladığı bilgisi geldi. Livorno, Demirspor’un sezon açılışı programına yetişemeyecekti ancak, Avrupa’da liglere milli maç arası verildiği 4-6 Eylül arasında Adana’da olabilecekti.

Livorno neden geldi; neden akıllara Livorno’yu getirmek geldi? Dahası MHP’den meclis üyesi olan Bekir Çınar, neden böyle bir organizasyonun baş mimarı oldu?

Başkan Çınar, daha önceki bir söyleşisinde “milenyum çağında sağdı soldu gibi kavramların insanları ayırmasını doğru bulmuyorum” demişti. Kişisel söylemlerinde de klasik bir MHP çizgisinden oldukça uzak ifadeler kullanmakta. Geçen yılın ortasında kulüp başkanlığına geldiği günden beri, camianın bütünleşmesi ve kurumsallaşması adına önemli işler yaptı. Kulübün kalıcı gelir kaynaklarına ulaşması için projeler üretti. Taraftar grubuyla da güçlü ilişkiler kurarak, sağlam bir zeminde hareket etmek istedi. Tribünden gelen taleplere ve eleştirilere sessiz kalmadı, onlarla iletişim kurmaya çalıştı.

Livorno’nun gelişi de bu açıdan, tribünün sesine kulak veren bir başkan profiline dayanıyor. Başkan’a bu konuda İtalya’da Irkçılık Karşıtı Dünya Kupası’na giden Adana Demirsporlular’dan ilham aldığını söylüyor. Livorno’nun Türkiye’de çok bilinen ve adına websiteleri kurulan bir takım olması; tribün tavrının benzeşiyor olması bu süreci hızlandırmıştı.

Aslında Adana Demirspor tribünleri, Livorno kadar tek sesli ya da açıktan muhalif bir yapıya sahip değil. Ancak tribünün örgütlü kesimi ve bu konuda sesini yükseltenler, Adana Demirspor’a dair yazıp çizenler, sol kanattan olunca böyle bir imajın güçlenmesi kolaylaşıyor. Demirspor tribünlerinde, “venceremos”, “hasta siempre”, “şehrin asi çocukları”, “soylu kavgam” gibi pankartlar, Grup Yorum’dan alınan sözlerle yapılan tezahüratlar yeni değil. Bugüne kadar tribünün geri kalan kesiminden ya da yönetimlerden asmayın o pankartları eleştirisi ya da uyarısı gelmedi çünkü ortada örgütlü bir yapı ve tek bir tribün grubu var.

Bu arkaplan bilgisinden sonra 4 Eylül gecesine gelecek olursak, ilk göze batan şey tabii ki onlarca yerde sallanan Che bayrakları ve üstlerdeki Che tshirtleriydi. Daha önce maç izlemeye gelmeyen, tribüne uzak birçok insan, bu maçın “şerefine” tribündeki yerini almıştı. Azımsanamayacak yoğunluktaki bu kişilerin sanırım en büyük merakı sahada oynanacak oyun değil, maç öncesi ve sonrasında söylenecek şarkılar ya da açılacak pankartlardı. Bu merak gayet sağlam bir şekilde karşılandı. Nazım’dan Che’ye, Hasta Siempre’den İtalyanca pankartlara, Çav Bella’dan, Cesaret’e birçok kez tekrarlanan ritüellerle, bu duygu ortaya kondu. Maç öncesinde stat dışında ve içinde de bazı örgütler ve siyasi partiler bayraklarını açtılar.

Öte yandan Adana’ya yıllar sonra bir Avrupa takımının geliyor oluşu da yine aynı yoğunlukta bir kitleyi tribüne çekmişti. Demirspor maçlarını ortalama 7-8 bin kişiye oynuyor; ve maraton tribün çoğunlukla doluyor. Maraton, aynı zamanda tribünün örgütsüz ya da münferit seyircilerini de içerir. Bu maçta da yine Şimşekler Grubu’nun öncülüğünde bütün şarkılar tezahüratlar birlikte söylenirken, maraton onlara eşlik etti.

Devre arasına kadar bu çoşku artık kitleyi terden ve sıcaktan bunaltmıştı ki, itfaiyeden su isteği, ısrarlı ve tempolu bir şekilde ifade edilince, 15 dakika boyunca bütün stadın sulandı; kitlenin ateşi biraz olun sönmüştü!

Stadın Şimşekler Grubu’na göre en uzak kısmına oturanlar arasında, -ki aynı zamanda protokole dönük kısımdır- Güler Zere’ye Özgürlük pankartı, maçın 60.dakikasına kadar açık kaldı. Ancak bu dakikadan sonra önce özel güvenlik, onlar yetersiz kalınca çevik kuvvet müdahalesi ile pankart alındı ve o kısma oturanlardan bazıları gözaltına alındı. Bu olay, gecenin keyfini kaçırdı, bu can sıkıntısıyla bazıları tribünden erken çıktı.

Sahada oynanan oyun, pek ilgi odağı olmadı. Livorno’nun kendini fazla sıkmadığı gözleniyordu. Demirspor’un gollük birkaç pozisyonu oldu. Ama maç 0-0 bitti.

Özetle, Türkiye’de bugüne kadar olmadık bir şey oldu ve futbol ile sol bu kadar yakın bir şekilde bir araya geldi. Demiryolcu gelenekten gelen Adana Demirspor’un bunu başarması, daha manidar… Tabii ki bundan rahatsız olan Demirsporlular da vardı. Ama neticede, bu memlekette yapıp ettikleriyle başka bir hayatı, çokça bulundukları yerden-tribünden başlatmaya çalışan kesimin sesi daha gür çıktı. Takımların kimliklerini belirleyen de taraftarlarının duruşudur.

(Bu konunun, günlük hayat-tribün ve sol ilişkisi açısından ele alınmış versiyonu için bknz:
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetay&ArticleID=954277&Date=13.09.2009&CategoryID=42)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder