15 Kasım 2009 Pazar

Ballesterer

Avusturya'da yayın yapan Ballesterer dergisinden Reinhard Krennhuber'in sorularını yanıtlamıştım Livorno maçı ve Türk tribünlerine dair. Yazının tam metni şurada (Almanca).



Benim cevapların geçtiği kısmın çevirisi de şöyle:

"Adana’nın kızıl gecesi

Üç büyüklerden Adana’ya uzanıyoruz. Bu bir Avrupa kupası karşılaşması değil, bir UEFA karşılaşması da değil, ancak 4 Eylül’de Adana stadı seyirciyle dopdolu. İkinci lig takımı Adana Demirspor’un İtalyan ekip AS Livorno ile yapacağı hazırlık karşılaşması uluslararası alanda da büyük ilgi uyandırdı. Adana Demirspor taraftarı Yavuz Yıldırım, “Livorno Türkiye’de çok tanınan bir kulüp, forzalivorno.org şeklinde Türk taraftarlar tarafından kurulmuş bir web sitesi dahi var” diyor. Yıldırım, Livorno-Adanademirspor karşılaşmasına kadar uzanan süreci ise şu sözlerle anlatıyor: “Başkanımız, taraftarları sevindirmek için Livrono’yu davet etti. Bu bir tür hediye gibiydi. Başkanımız, bunun taraftarları benzer dünya görüşünü paylaşan iki işçi kulübü arasında bir maç olacağını söyledi” diyor.

Adana Demirspor Kulübü’nün Başkanı Bekir Çınar, iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nde daha farklı bir siyasi görüş benimsiyor. Ancak Adana Demispor taraftarlarının ateşini hiç bir şey düşürecek gibi değil. Cristiano Lucarelli ve arkadaşları daha havaalanında yüzlerce taraftar tarafından karşılandı ve Akdeniz’in önemli kentlerinden Adana’da iki gün boyunca büyük heyecan yarattı. Batı Avrupa kriterlerine göre ‘sol’ olarak değerlendirilebilecek Adana Demirspor taraftarları, bunu kutlama için de fırsat olarak gördü. Maç sırasında ve hatta maçtan bir gece önce kente şenlik havası hakimdi. Taraftar Yavuz Yıldırım “bir çok kişi normalde söyleyemeyecekleri şeyleri söyleyebilecekleri hissine kapıldı” diyor. Yıldırım, sözlerini “her yanda Che bayraklarının dalgalandığı, sol ifadelerin ve sembollerin yer aldığı siyasi bir akşamdı” şeklinde sürdürüyor. Maç ortamının heyecanlı atmosferi, kanser hastası olan siyasi tutuklu Güler Zere’nin serbest bırakılmasını isteyen taraftarların protestosuna karşılık, stada polislerin gelmesi ile biraz sekteye uğradı. Yani, “Adana’nın kızıl gecesinde” dahi özgürlüğün bir takım sınırları vardı. Buna rağmen, maç adeta bir şenlik havasında geçti. Büyük medya organları, Demirspor taraftarlarını eski moda romantikler olarak lanse etmeye çalışsa da, bu maçı onlar da görmezden gelemedi. Eleştirel tutumuyla bilinen bazı gazeteciler, maçı mercek altına aldı; üstelik böylece eşine pek rastlanmayan “Türkiye’de bir futbol maçı sayesinde sol görüşlerin yaygınlaşması”na da vesile oldular.

Antagonistler ve markalılar
Yavuz Yıldırım, “Şimşekler grubu” adındaki Adandemirspor taraftar grubunun kendisini “sol” olarak tanımlamadığını belirtiyor. Yıldırım, onun yerine “biz antagonistiz, üyelerin çoğu sistem karşıtı” diyor. Yıldırım’a göre, Türkiye’deki durum, diğer Avrupa ülkeleri ile karşılaştırılamaz, zira Türkiye’deki taraftar grupları siyasi tutumlarını asla açıkça dile getirmezler. Yıldırım, “homojen bir yapı yok, stadyumda açıkça sol bir görüş savunamazsınız, en fazla sol içerikli bir imada bulunabilirsiniz. Şeffaf sözlerle ya da takım için yazılmış bir şarkının sözlerinin değiştirerek... İtalya’daki futbolda ırkçılığın azaltılması amacıyla düzenlenen “mondiali antirazzisti” ye katılan ilk Türk takımı Adana Demirspor’un taraftarları da böyle yapıyor. ‘Bella ciao’ sadece Livorno karşılaşmasında söylenmedi, pankartlarda ‘Hasta Siempre’ ya da ‘Şehrin asi çocukları’ da bulunuyordu. Bu isyankarlık ise takımımızın her sene tekrar eden başarısızlığı ile ilgili” diyor.

Yavuz Yıldırım için sol taraftar kültür, küçük ve büyük kulüpler arasındaki uçurumun daha da derinleşmesine yol açan “sanayileşmeye ve futbolun ticarileşmesine” karşı bir tavır almak anlamına da geliyor. Bu, Türkiye’de yavaş yavaş yandaş toplayan Avrupalı bir taraftar akımı. Adana Demirspor taraftarı Yavuz Yıldırım, “taraftar grupları taraftarların sayıca çokluğu nedeniyle büyük bir güce sahipleri ancak bunu verimli kullanamıyorlar, çünkü kulüp yöneticileri tarafından idare ediliyorlar” diyor. Yıldırım, buna örnek olarak ise Beşiktaş’ın taraftar grubu Çarşı’yı gösteriyor. Logosunda anarşizm sembolü bulunan Çarşı, geçmiş yıllarda Türkiye’de düşman ilan edilen Orhan Pamuk’a tribünlerde destek vermiş, ayrıca nükleer enerjiye karşı tutum sergileyerek “sol” bir nam kazanmıştı. Yıldırım, Çarşı’ya ilişkin olarak “Çarşı, Türkiye’deki taraftar kültürü için çok şey yaptı, bir çoğumuz Çarşı’dan çok şey öğrendik. Ancak zaman içerisinde onlar da markalı bir şirkete dönüştü, kendi köklerinden ve taraftar kulübünün içeriğinden uzaklaştılar. Kim daha yüksek sesle bağırırsa, o haklı çıkar. Türkiye’deki taraftar kültürü işte budur” diyor."

(Çeviri: Başak Özay)

27 Ekim 2009 Salı

Söyleşi-özet

Futbol Extra dergisinin Ekim sayısında çıkan söyleşinin geniş bir özeti:

Kitapta farklı kalemlerin yazıları var. Mustafa Uçar ile ikiniz de yazabilirdiniz belki; neden böyle bir yolu tercih ettiniz?

Serinin Eses ve A.Gücü hariç tüm kitapları derleme şeklinde; yani her kitapta farklı kişilerin yazıları var. Ama ağırlık daha çok derleyenlerin elinde. Çünkü her konuyu herkese yazdıramıyorsunuz ya da önce yazmaya başlayıp sonra çeşitli nedenlerle vazgeçiyorlar. O yüzden eksik kalan noktalarda bizim devreye girmemiz gerekti. Evet, bu tür kitabı tek bir kişinin kaleminden de okumak mümkündü. Ama Adana Futbolu’na dair çok fazla bilgi, belge ve anı var. Bunların hepsini derleyip toparlayıp, bir düzene sokup kaleme almak çok zor. Bu işe bizden önce girişenler oldu ama ya işin içinden çıkamadılar ya da başlayıp yoruldular. Derleme kitabın avantajı, farklı kişilerin görüşlerini bir araya getirebilmek oluyor. Bu açıdan böylesi daha iyi oldu. Bir de söylediğim gibi bu bir çerçeve kitap, temel noktalara değiniyor. Bu kitaptaki her bir mesele ayrı bir kitap konusu olabilir. Bundan sonraki planlarımız biraz daha derine ve somuta inerek, yeni işler üretmek.

Adanaspor ve Adana Demirspor aynı şehrin takımları olsalar da aralarında bir rekabet var; nispeten farklı futbol geleneklerinin ürünleri. İkisini bir arada değerlendirmenin iyi ve kötü tarafları neler oldu? Ayrı birer kitap olmaz mıydı acaba?

Demirspor, kurum takımları geleneğinin bir parçası olarak, bizim yörede sporun ve futbolun yerleşmesinde çok önemli katkıları olmuş bir camia. 1940 ve ’60 arasında her alanda başat güç; futbolun sistemli bir hal almasında, kurumsal bir yapıya kavuşmasında yönlendirici… Bir nevi Adana futbolunun altyapısı. Bu camia bir süre sonra büyüyor ve tek bir çatıya sığmayacak duruma ulaşıyor. Adanaspor, Demirspor camiasından ayrılan kişilerin öncülüğünde kuruluyor. Bunda Federasyon’un şehir takımları oluşturma projesinin de etkisi var. Adana’nın ilk takımlarından olan Torosspor, Seyhanspor gibi takımların geleneğiyle birleşerek Adana’da yeni bir ekol ortaya çıkıyor. Aslında çok farklı geleneklerden bahsedemeyiz köken olarak. Ama işleyişte farklılıklar ortaya çıkıyor. Adanaspor, daha sistemli bir yapı kuruyor; kurumsal yapısını daha güçlü hale getiriyor. Böylece Demirspor’a göre daha başarılı oluyor. Ancak her açıdan dertleri, tasaları ortak. İki ayrı kitap olsaydı da, bu takımların birbirine temas ettiği, ortaklaştığı çok alan olduğu için, yine birbirlerinden bahsetmeleri gerekecekti. Aslında biz yola çıkarken, sadece Demirspor kitabı oluşturmak istedik ama Tanıl Bora’nın isteği, bu kitabın serinin içinde farklı bir öğe olması yönündeydi. Bir futbol şehri olgusu ön plana çıkarıldı bu kitapta.

Adana futbol camiasının birlik içinde olmadığını söyleyebilir miyiz?

Aslında bir tür birlik var. Aytaç Durak birliği! Onsuz kentte hiç bir şey yapılamıyor. Bütün yüzler ona dönük ve talepler ona yönelik. Bu Adana’nın kent olarak büyük bir çıkmazı. Onu bir kenara koyarsak, kentin futbol camiasının bir dayanışma içinde olmadığı açık. Sorunların çözümü için bir dayanışma ruhu canlandırılamıyor. Başarısızlığın artmasıyla, küskünler ordusu da büyüyor ve bir araya gelmenin yolları kapanıyor.

Adana futbolunun son 25 yıldır hiç üst düzey futbolcu yetiştirememiş olmasını (hatta onun öncesinde de pek yok) neye bağlıyorsunuz? (Hasan Şaş’ı pek dahil etmiyorum.)

Futbolcu yetiştirme konusunda, Adana’nın lokomotifi Demirspor’du. Adanaspor ise, dönemin şöhretli isimlerini Adana’ya getirerek bir fark yaratmış yıllarca. Aslında halen farklı takımlarda Demirspor kökenli çok sayıda oyuncu var. Ama tabii ki altyapı eski üretkenliğinden çok uzak. Şöyle bir algı var yöneticilerde: “Genç oyuncular, bu yükü kaldıramaz, onları taraftarın önüne çıkarıp yem etmek istemiyoruz”. Şimdi bir haliyle doğru, yetiştirmek için farklı takımlara gönderip tekrar çağırabilirsiniz oyuncuyu. Ama bizde gönderiliyor ve geri çağrılmıyor çoğunlukla. Çünkü ya oyuncu ve ailesi küstürülüyor ya da başka faktörler devreye giriyor. Mesela “bu yıl şampiyonluğa oynayacağız ve büyük transferler yapıyoruz gibi”. Demirspor, üstten üçüncü ligde oynuyor. Eğer bu yıllarda genç oyuncuları yetiştirip kazanamazsak, ne zaman kazanacağız? İşin bir de şu yanı var: Birçok kişi, Adana’nın kendi oyuncuları ile takımlarını kurması gerektiğini düşünüyor. Ama Adanalı futbolcuların, kentin “dengelerini” iyi bildiği için yakın zamanda takımlara zarar verdiğini de biliyoruz. Bu iki ucu pis değnek hesabı. Tamam altyapı sorunlu, ama bir şekilde takımlara giren oyuncular da eski kuşağın azminden ve inancından uzak.

Oradaki birkaç yazıdan şunu anladım ben, belediyecililik yapılırken mahalle kültürü öldürülüyor ve sokaktan futbolcu çıkmıyor artık. Belediyenin futbola bakışında bir sorun mu var? Nedir ilişki? Kitapta denildiği gibi Aytaç Durak’ın Adana takımlarını ne öldürmesi ne de güldürmesi mi?

Bu biraz da kentin yaşadığı dönüşümle ilgili. Eskiden tarım ve ticaret merkezi olan bu kentin artık bu yönü kalmadı. Kendi niteliklerini kaybetti yani, her yer gibi birbirine benzemeye başladı. Artık o eski Adanalılık ruh hali de kalmadı; yani bu kent için bir şey yapma çabasında değil insanlar. Bir şekilde zengin olan, kentten ayrılıyor. Belediye ilişkisi de tamamen bağımlılığa dönüşmüş durumda. Takımlar kendi kaynaklarını yaratamıyor. Adanaspor şirket olduğu için onun dinamikleri biraz daha farklı. Ama Demirspor, artık belediyesiz yapamayan bir konuma indirildi. Şimdiki Başkan Bekir Çınar bunu kırmanın yollarını arıyor ama ne kadar başarılı olur bilemiyorum. Yasal olarak belediyenin profesyonel kulüpleri doğrudan desteklemesi mümkün değil. Ama ortada bir spor fonu var, belediye bütçesine ait ve bunun nasıl kullanıldığını bilmiyoruz. Aytaç Durak, gazetecilerin önünde sarı zarfların içinde bu kulüplere açıktan para veriyor. Bunu nasıl yapıyor, bilmiyoruz. Tabii sıcak parayı bulan camialar da sesini çıkarmıyor.

14 Ekim 2009 Çarşamba

demirgibiyiz

demirgibiyiz.blogspot.com'daki yazılarım, şu başlık altında:

http://demirgibiyiz.blogspot.com/search/label/Disconnectus%20Erectus

9 Ekim 2009 Cuma

Yerel Takım(lar)ı Desteklemek

Ulusal basında çıkan Demirspor'la ilgili ilk yazım:

(http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetay&ArticleID=871195&Date=28.3.2004&CategoryID=42) – 28.03.2004


Bir memur çocuğu olarak farklı şehirlerde bulundum. İçine doğduğumuz futbol aşkı, tüm saflığı ve romantizmiyle bizi de kuşatmıştı doğal olarak. Gelenek olarak getirdiğimiz “büyük anlatılar”ın yanında bulunduğum şehrin takımlarına karşı da hep yakınlık duydum.

Zaman geçti- devran döndü; boş kalıpların içi doldu, futbolun saflığı bozuldu; büyük anlatılara karşı eleştiriler arttı ama yerli takımlara (özelinde Adana Demirspor’a) bağlılık gittikçe derinleşti. Bu yazının amacı da bu bağlılığın yapıtaşlarına göz atarak, bir nevi iç sorgulama/rahatlama yaşamaktır. “Nasıl?” diye sormadan önce “neden?”e göz atmak, verilecek öznel cevaplarla okuyucuların da kendi özelliklerine değinip beraber paylaşılacak genelliklere ulaşabilmektir.

Öncelikle, yerel takımlara bağlılık, “ana-akım”ın içinde birbirine benzemeye karşı tutunacak bir daldır. Küreselleşme potasında erittiğimiz farklılıklara inat, kendi “klan”ını korumaya çalışmaktır. Dolayısıyla yerel takım sempatisi, bir ‘karşı-argüman’dır. Bu özelliğiyle karşı tarafın argümanlarına bağlılık ve muhafazakarlık gibi çıkmazlara yolu düşmektedir. Ama bu çıkmazlar, içinde taşıdığı direnç ile sistemin aktığı “bozulma”ya ve çürümeye karşı bir duruş olarak, saygı görmelidir, kanımca. Bu durumda amaç bazı inançları muhafaza etmek değildir sadece; bunun ötesinde gidişatın yönüne ve İstanbul’un oligarşisine karşı bir değiştirici/dönüştürücü bir gücü içinde hissetmektir.

Öte yandan bu halet-i ruhiye, derin bir romantizmle kendini besler; belki de beslemelidir. Bu yaşamsal öğe, karşınızdaki “kalpsiz dünya”ya karşı bir panzehirdir çünkü. Takımınız çoğu zaman istediği konumda değildir, sermayenin kıskacında kendi kalmak/olmak çabasındadır. Bir yanı geleceğe-güzel günler umuduna dönükken bir yanı geleneğin nostaljisindedir. Romantizmin kaynağı bu ikinci yönden kaynaklanır.(bknz: Adana Semirspor) Gelenekten gelen gücü, durağanlıktan çıkarıp, ileriye atılım gücüne çeviren, bu romantik ideallerdir. Bu idealler, bu plastik ürünler çağında, ağzınızın tadıdır aynı zamanda; yaratılan ritüeller-gidilen deplasmanlar-futbolculara ezberletilen marşlar, böylesi bir duygunun ürünüdür.

Yerel takımları desteklemek, “cinnetin geniş sahraları”nda dolaşmak anlamındadır. Geleneği koruma güdüsü, değişim isteği, istenilenle olan arasındaki fark içinizdeki çelişkileri artırır, yaşadıklarınız karşısındaki çaresizlik sizi rahatlıkla delirtebilir. Hakem facialarına karşı eli kolu bağlı kalmak, güçten başka hiçbir şeyin “para” etmediği masa başlarında parasız kalmak, kaygılanmak – deplasmana otobüsle giden futbolcularınız ve taraftarlarınızın yolda hissettiği kadar olmasa da... Bu, karanlık odada kara kedi aramaya benzer; çoğu zaman irrasyonel içgüdülerle hareket edersiniz.

İçinden çıktığınız kentin size karşı duyarsızlaşması da bir diğer acı yanı yerel takım taraftarı olmanın. Adana’da FB-GS maçını yayınlayan cafelerin-kahvelerin hasılatıyla, zor durumda kalarak eşya piyangosuna bel bağlayan Adana Demirspor’un piyangosundan kaç bilet alınabilirdi acaba?(Biletler birmilyon’a şehirdeki standlardan ve kulüp binasından edinilebilir) Ya da seçmenlere hemşehrilik bağlarını kanıtlamak isteyen belediye başkan adayları, takımın zor durumu için nasıl kaynaklar yaratabilir? İzmir’in futbol takımlarının yaşadığı türden bir çöküşü, yakında “güneyin incisi” Adana ve Mersin için de bekleyebiliriz. Çünkü benzer sosyo-kültürel dönüşümler, şehirlerin içini boşalttı; aidiyet duygusu kayboldu. Benzer örnekler, takımı 3-0 öndeyken ve şampiyonluk yolunda ilerlerken 4-3 kaybettiği maç sonrası Antepli Fenerlilerin şehirde tur atması; bir iki sene sonra benzer durumdaki Gençlerbirliği’nin kendi kendini durdurması için verilemez mi?

Büyük takımların “topluma mal olması” nasıl bir süreçte olmuştur? “kendi çocuklarının” kurduğu takımların bırakın topluma yöreye mal olamaması nasıl bir hezimettir? Çocuklarımıza önce Demirspor sevgisi yerine üç büyükler sevgisi aşılamak nasıl bir teslimiyettir… Sorular uzar; biri de şu: haftasonunuzu, cüzi bir ücret ödeyip yeşil sahanın kokusunu duyarak izleyeceğiniz, bir maçta değerlendirmeye ne dersiniz?

6 Ekim 2009 Salı

Adana Demirspor 65 Yaşında

(Birgün gazetesi,Spor Sayfası)-20.05.2005

Memleket futbolunda çok sayıda Demirspor var; Ankara Demirspor, Eskişehir Demirspor, İzmir Demirspor, Nusaybin Demirspor… Bunlar, bir dönemin temsilcisi; demiryollarının kara yollarına mağlup olmadığı, kamunun tu kaka olmadığı dönemde kurulmuş, bir geleneğin taşıyıcı katarları. Kuruluşları, 2. Dünya Savaşı döneminde askere alınmayan gençleri zinde tutmak için, belli sayıda çalışanı olan kurumlara spor kulübü kurma zorunluluğu getiren “Sivil Savunma Mükellefiyeti” kanunu Adana Demirspor da bu geleneğin bir temsilcisi; hatta onların en ünlüsü.

1940 yılında kurulan Adana’nın mavi-lacivertli takımı bu yıl (2005) 65. yaşını kutluyor. Kutlamaları organize eden, dahası böyle bir yıl dönümünü akıl eden, takımın asıl sahibi, taraftarları. www.mavilacivert.com adresli internet sitesinin 9 mayıs’ta düzenlediği Adana’da 65. yıl etkinlikleri, Demirspor tarihinde bir ilkti; takımın yaşayan simge isimleri, taraftarları düzenlenen bir gecede bir araya geldiler; Coşkun Özarı, Metin Türel, Ali Hoşfikirer, katılanlardan bazılarıydı…Önce “Dünden Bugüne Adana Demirspor” panelinde daha sonra da “65.Yıl Balosu”nda takımın ahvali üzerine konuşuldu gecede, sinevizyon görüntüleri bazı unutkanların zihinlerini tazeledi. Takımın eski günlerine dönebilmesi, bu birliğin pekişmesi, neler yapılması gerektiği üzerine kafa patlatılması için daha çok bir araya gelinmesi ise açık bir gerçek.

Belki de doğrusu bu; bilinir ki futbolcusu, yöneticisi geçicidir bir takımda; taraftar bakidir. (Bruno’nun kalbi hala Şekerspor’da değil midir?) Lakin, şu anda Adana Demirspor’da 65. yıl etkinliği organize edecek sağlam bir yönetimi yok. Son iki yıla damga vuran yönetilebilirlik krizi, Demirspor’u geri dönülmez bir sürece itiyor gibi görünüyor. Aslında bu durum bir çok Anadolu kulübü için geçerli; artık spor kulüpleri bir para babasına sırtını dayamadan ayakta duramayacak gibi görünüyor. Sırtını “sağlam duvar”a dayayınca da öyle bir gam çöküyor ki içine, o gam duvarı bile eritiyor. Bir bakıyorsun yerle yeksansın.



Adana Demirspor, kuruluş yıllarında futbol dışında, su topu, basketbol, bisiklet ve güreş, masa tenisi dallarında da gençler yetiştiriyor. Tam anlamıyla bir “spor kulübü”ydü. Bir çok ünlü sporcu çıkardı bağrından kulüp. Muharrem Gülergin, Coral, Füze Selami, Kartal Yaşar... Fatih Terim’i yetiştiren de Adana Demirspor’du. Su topu ise Demirspor’un en başarılı olduğu branş; bu dalda 17 yıl boyunca yenilmiyor ve “yenilmez armada” olarak anılıyor kaptanlığının Muharrem Gülergin’in yaptığı Demirspor su topu ekibi. Atletizm ve güreş alanlarında da milli sporcular çıkarıyor kulüp. Futbolda ise bölgesel ligdeki başarıların ardından, 1965’te 2.lige alınan Demirspor, 1972’te de 1.lige çıkma başarısı gösteriyor ve 10 yıl birinci lige kalıyor. 1980'lerin sonunda bir düşüp bir çıkmaya başlayan Mavi Şimşekler, 1999’da tarihinin en kötü günlerini yaşayarak 3.lige düşüyor. 2001-2002 sezonunda 2.lig A’ya yükselen Demirspor, 2 yılın sonunda, geçen sene 2. lig B kategorisine düştü ve gelecek yılı orada geçirecek.

1969’a kadar müessese takımı olan Demirspor, bundan sonra “sivil” yöneticiler tarafından yönetiliyor. Bir bakıma ülkenin demiryollarının kaderiyle örtüşür “demirsporlar”ın gelişimi; KİT’lerin iktidarların elinde oyuncağa dönmesi gibi, Adana Demirspor da yerel politikacıların elinde kişisel çıkarlar için kullanılıyor. Birilerinin çıkıp, onca zamanın-yaranın ardından, demiryollarını canlandırma projesi gibi ters tepiyor eşyanın doğasına aykırı olan Demirspor’u sahiplenme çabaları. Bu “çınarın” yeni yaşlarına, sürekli eskiyi anarak girmemesi gerektiği ise gün gibi açık durumda.

4 Ekim 2009 Pazar

Futbol Extra

Futbol Extra dergisinin ekim sayısında, Adana Futbolu kitabına dair yaptığımız söyleşi var. 4 sayfada kitap ve güncel meseleler üzerine görüşlerimizi aktardık.

www.futbolextra.net

3 Ekim 2009 Cumartesi

Memleketin Demirsporları-Bölüm III

(Yazının üçüncü ve son bölümü)

Gaziantep Demirspor: 1969 yılında kurulmuş. Futbolda amatör kümede mücadele ediyor. Başkanı TCDD işçisi Vakkas Tolu. Adana Demirspor altyapısına kurumdan yapılan yardımın bir miktarı, bu kulübe gönderiliyor. İletişim bilgileri, TCDD Gar Binası Yanı G.Antep; 0 342-323 73 33.

Haydarpaşa Demirspor: 1937 yılında kurulmuştur. Halen futbol, güreş ve judo branşlarında faaliyet göstermektedir. Hamit Kaplan, Mithat Bayrak, Salih Bora, Hamza Yerlikaya, Şeref Eroğlu, Hamdi Sancaklı, Remzi Öztürk, Adil Atan gibi şampiyon güreşçiler bu klüpten yetişmiştir. Haydarpaşa Demirspor futbolda Fenerbahçe'ye Aydın, Kocaelispor'a Semih, Galatasaray'a Sebahattin'i veren ve o zamanlarda oynadığı üçüncü lig ve ikinci lig takımlarına da futbolcu veren bir takım olma gururunu yaşamaktadır. Güreş, judo ve futbol alanında faaliyet gösteriyor.

İzmir Demirspor: 15 Haziran 1931 kuruluş tarihi ile en eski Demirsporlardan biri. İbrahim Uçak’ın Kebikeç dergisindeki yazısına göre, “bu tarihten evvel gayri federe Aydın Demiryolu Spor Kulübü adı altında faaliyette bulunan bu kulübün tescili, Naci Artemel ve Sadettin Demirağ tarafından sağlanmıştır. 1935 yılında Aydın hattının devlete intikali ile kulüp Demirspor adını almış. O zaman federe olan Türksporla birleşerek, Demirspor adı ile 1936 yılında resmen liglere başlamıştır. 1942 yırında müessese kulübü halini alan İzmir Demirspor'un kurucuları M. Ali Tınaztepe, Naci ArtemeL, Lütfü Demirbaş, Vehbi Toraman, Halim Demirel, Rezzak, Sadık ve İbrahim Beylerdir.” Halen dağcılık alanında faal durumdalar.

Karabük Demirspor: Futbolda amatör kümede mücadele ediyor.

Kars Demirspor: Futbolda amatör kümede mücadele ediyor.

Kayseri Demirspor: Kayseri’de kurulan ilk spor kulübü. 1932’de kurulup 1942’de müessese takımı halini alıyor. 1952 yılı bölge futbol şampiyonu.

Kıralan Demirspor: Denizli ekibi; futbolda amatör kümede mücadele ediyor.

Kırşehir Demirspor: Amatör kümede futbol branşında faal durumda.

Kocaeli Demirspor: www.kocaelidemirspor.com adresli bir websiteleri var; amatör kümede mücadele ediyor.

Konya Demirspor: 1953 yılında kurulmuş. Başkanı Necati Kökat. Amatör kümede faaliyet gösteriyor. Kurumdan ayda 1.500 ytl civarında yardım görüyor. İletişim bilgileri; Feritpaşa Cad. No:175 Konya; 0332-322 38 15.

Kütahya Demirspor: 1986 yılında kurulmuş. Futbol, hentbol, voleybol branşlarında amatör kümede faaliyet göstermekte. Kulübün geliri, gönüllü personel aidatlarıyla karşılanıyor. Kulüp Başkanı, Gar Müdür Yardımcısı Kerim Şentürk.

Malatya Demirspor: 1942 yılında kurulmuş. Futbol, voleybol, atletizm, güreş, judo, boks branşlarında faaliyette bulunuyor. Yetiştirdiği sporcular Malatya ve yöre takımlarında yöneticilik ve antrenörlük gibi konumlara gelmiştir. Futbol alanında yetiştirdiği isimler arasında, Çetin Duman, Lütfi Kuşdemir, Feridun Yıldız, Süleyman Kale, Abdülkadir Şakşak sayılabilir. 4’luk Selahattin, Hamido, Sarı Osman, Tampon Ahmet gibi lakaplarla anılan oyuncular simge isimler arasında yer alıyor. Güreşte de Halil Kaya, Selahattin Çobanoğlu gibi milli sporcular yetiştirmiştir. Kulübün adresi:100.yıl caddesi.Nurettin Öndeş Tesisleri Yeşiltepe Malatya Tlf:0422-3364747

Nusaybin Demirspor: 1986 yılında kurulan Nusaybin Demirspor futbol takımı, profesyonel alandaki bir diğer Demirspor kulübü; 3. ligte mücadele ediyor.

Sakarya Demirspor: Boks ve futbol branşlarında faal durumda.

Samsun Demirspor: Kuruluş tarihi 19 Şubat 1945. Ancak önceki yıllarda TCDD çalışanlarının kurduğu bazı takımlar da olmuş; örneğin 1929 yılında Yeşil-Kırmızı formasıyla Demir Yolları’nın Futbol Kulübü olan Şimendifer Spor. Daha sonra Samsun - Sivas Hattı Spor Kulübü ismini almıştır. Sonrasında ise Demirspor ismini kullanmıştır ve 1937 yılında da devrin amatör Samsunspor’u ile birleşerek Samsunspor-Demirspor Birliği ismiyle Samsun Liginde mücadele etmiştir. Samsun futbolu üzerine çalışan Mehmet Yılmaz’ın anlatımıyla, “Samsun Demirspor denilince akla efsane bir isim gelir. Kendisinin efsaneliği Samsun sınırları içindedir. Çünkü o 30’lu yaşların sonuna geldiğinde Samsunspor profesyonel takımı kurulduğu için hiç profesyonel olamamıştır. İran Ordu Milli Takımına attığı 6 gol sonunda Şah Pehlevi’nin hanımı Kraliçe Süreyya’nın alnına kondurduğu buse ile bilinen Çolak Sebahattin’den (Durmuşoğlu) bahsediyoruz. Jübilesi ise Dinarsu Bayan Futbol Takımı ile Samsun Karması arasında oynanan ve on bin kadar futbolseverin izlediği bir maçla olmuş. Tabii jübile dediysek sadece kâğıt üzerinde, zira 60 yaşına kadar amatör futbol oynamış. Bir de Samsun Demirspor’dan Ankara Demirspor’a, oradan da Beşiktaş’a giden Mustafa Kefeli varmış o eski Demirspor kadrosunda.”

Sivas Demirspor: Berat Demirci’nin Sühan Dergisi’nin “Sivas” kapak konulu 17. sayısında yazdığı yazıda verilen bilgiler şöyle: “Güreşte, pek çoğu ülkelerarası da şöhret sahibi Sefer Baygın, Hilmi Gezegen, Servet Aydemir, Nafi Atalay, Ruşen Tozkoparan, Ali Demir, Mehmet Demir, Fikri Karakuş gibi pehlivanlar yetiştirmişti. Fikri Karakuş güzel türkü söylerdi, mahallî sanatçı sayılırdı; futbolcuydu, Alibaba Doğanspor’da seyretmiştim, tekniği yüksekti, sağaçık oynardı. Halterde Orhan Boltürk, Harun Akkaya gibi isimler; atletizmde 1500 metrede Balkan şampiyonu Zeki Öztürk de yine Demirspor’dan yetişmişlerdi. Sivas Demirspor Üçüncü Lige kadar da çıkmayı becermiş; Anadolu’nun köklü ve amatör futbol ocağıdır. Çeviklikte emsali bulunmaz Kedi Erol (Erdal Keser’in babası), sırım gibi endamıyla Kara Hayri, sahayı western filmlerinin starları gibi arşınlayan Kovboy Lütfi, takım iyi gitmediğinde hakkında “Ya medet” diye tezahürat yapılan Medet Saygın gibi efsaneler... Yine, pek çoğu Karşıyaka, Karabük, Bakırköy ve özellikle de Sivasspor’da oynayan Yusuf Tokuş, Çödü Mehmet, Yılmaz Aktaş, Keçeli İsmet (Sivasspor’un kaptanlığını yapmıştır), At Erdal, Kırik Erdal, Abdullah Kılıncat, Küçük İsmail (Sivasspor’da kaptanlık yaptı) gibi futbolcular; Ankara Demirspor’da da file bekçiliği yapan Adil, Balık Mehmet, Yusuf Çubukçu gibi kaleciler ve isimleri unutulan niceleri Sivas Demirspor’dan yetişmişlerdir”.

Tavşanlı Demirspor: 1942 yılında kurulmuş. Futbol alanında, amatör kümede faaliyet gösteriyor. Kulüp başkanı, tren teşkil memuru İshak Tiryaki.