27 Ekim 2009 Salı

Söyleşi-özet

Futbol Extra dergisinin Ekim sayısında çıkan söyleşinin geniş bir özeti:

Kitapta farklı kalemlerin yazıları var. Mustafa Uçar ile ikiniz de yazabilirdiniz belki; neden böyle bir yolu tercih ettiniz?

Serinin Eses ve A.Gücü hariç tüm kitapları derleme şeklinde; yani her kitapta farklı kişilerin yazıları var. Ama ağırlık daha çok derleyenlerin elinde. Çünkü her konuyu herkese yazdıramıyorsunuz ya da önce yazmaya başlayıp sonra çeşitli nedenlerle vazgeçiyorlar. O yüzden eksik kalan noktalarda bizim devreye girmemiz gerekti. Evet, bu tür kitabı tek bir kişinin kaleminden de okumak mümkündü. Ama Adana Futbolu’na dair çok fazla bilgi, belge ve anı var. Bunların hepsini derleyip toparlayıp, bir düzene sokup kaleme almak çok zor. Bu işe bizden önce girişenler oldu ama ya işin içinden çıkamadılar ya da başlayıp yoruldular. Derleme kitabın avantajı, farklı kişilerin görüşlerini bir araya getirebilmek oluyor. Bu açıdan böylesi daha iyi oldu. Bir de söylediğim gibi bu bir çerçeve kitap, temel noktalara değiniyor. Bu kitaptaki her bir mesele ayrı bir kitap konusu olabilir. Bundan sonraki planlarımız biraz daha derine ve somuta inerek, yeni işler üretmek.

Adanaspor ve Adana Demirspor aynı şehrin takımları olsalar da aralarında bir rekabet var; nispeten farklı futbol geleneklerinin ürünleri. İkisini bir arada değerlendirmenin iyi ve kötü tarafları neler oldu? Ayrı birer kitap olmaz mıydı acaba?

Demirspor, kurum takımları geleneğinin bir parçası olarak, bizim yörede sporun ve futbolun yerleşmesinde çok önemli katkıları olmuş bir camia. 1940 ve ’60 arasında her alanda başat güç; futbolun sistemli bir hal almasında, kurumsal bir yapıya kavuşmasında yönlendirici… Bir nevi Adana futbolunun altyapısı. Bu camia bir süre sonra büyüyor ve tek bir çatıya sığmayacak duruma ulaşıyor. Adanaspor, Demirspor camiasından ayrılan kişilerin öncülüğünde kuruluyor. Bunda Federasyon’un şehir takımları oluşturma projesinin de etkisi var. Adana’nın ilk takımlarından olan Torosspor, Seyhanspor gibi takımların geleneğiyle birleşerek Adana’da yeni bir ekol ortaya çıkıyor. Aslında çok farklı geleneklerden bahsedemeyiz köken olarak. Ama işleyişte farklılıklar ortaya çıkıyor. Adanaspor, daha sistemli bir yapı kuruyor; kurumsal yapısını daha güçlü hale getiriyor. Böylece Demirspor’a göre daha başarılı oluyor. Ancak her açıdan dertleri, tasaları ortak. İki ayrı kitap olsaydı da, bu takımların birbirine temas ettiği, ortaklaştığı çok alan olduğu için, yine birbirlerinden bahsetmeleri gerekecekti. Aslında biz yola çıkarken, sadece Demirspor kitabı oluşturmak istedik ama Tanıl Bora’nın isteği, bu kitabın serinin içinde farklı bir öğe olması yönündeydi. Bir futbol şehri olgusu ön plana çıkarıldı bu kitapta.

Adana futbol camiasının birlik içinde olmadığını söyleyebilir miyiz?

Aslında bir tür birlik var. Aytaç Durak birliği! Onsuz kentte hiç bir şey yapılamıyor. Bütün yüzler ona dönük ve talepler ona yönelik. Bu Adana’nın kent olarak büyük bir çıkmazı. Onu bir kenara koyarsak, kentin futbol camiasının bir dayanışma içinde olmadığı açık. Sorunların çözümü için bir dayanışma ruhu canlandırılamıyor. Başarısızlığın artmasıyla, küskünler ordusu da büyüyor ve bir araya gelmenin yolları kapanıyor.

Adana futbolunun son 25 yıldır hiç üst düzey futbolcu yetiştirememiş olmasını (hatta onun öncesinde de pek yok) neye bağlıyorsunuz? (Hasan Şaş’ı pek dahil etmiyorum.)

Futbolcu yetiştirme konusunda, Adana’nın lokomotifi Demirspor’du. Adanaspor ise, dönemin şöhretli isimlerini Adana’ya getirerek bir fark yaratmış yıllarca. Aslında halen farklı takımlarda Demirspor kökenli çok sayıda oyuncu var. Ama tabii ki altyapı eski üretkenliğinden çok uzak. Şöyle bir algı var yöneticilerde: “Genç oyuncular, bu yükü kaldıramaz, onları taraftarın önüne çıkarıp yem etmek istemiyoruz”. Şimdi bir haliyle doğru, yetiştirmek için farklı takımlara gönderip tekrar çağırabilirsiniz oyuncuyu. Ama bizde gönderiliyor ve geri çağrılmıyor çoğunlukla. Çünkü ya oyuncu ve ailesi küstürülüyor ya da başka faktörler devreye giriyor. Mesela “bu yıl şampiyonluğa oynayacağız ve büyük transferler yapıyoruz gibi”. Demirspor, üstten üçüncü ligde oynuyor. Eğer bu yıllarda genç oyuncuları yetiştirip kazanamazsak, ne zaman kazanacağız? İşin bir de şu yanı var: Birçok kişi, Adana’nın kendi oyuncuları ile takımlarını kurması gerektiğini düşünüyor. Ama Adanalı futbolcuların, kentin “dengelerini” iyi bildiği için yakın zamanda takımlara zarar verdiğini de biliyoruz. Bu iki ucu pis değnek hesabı. Tamam altyapı sorunlu, ama bir şekilde takımlara giren oyuncular da eski kuşağın azminden ve inancından uzak.

Oradaki birkaç yazıdan şunu anladım ben, belediyecililik yapılırken mahalle kültürü öldürülüyor ve sokaktan futbolcu çıkmıyor artık. Belediyenin futbola bakışında bir sorun mu var? Nedir ilişki? Kitapta denildiği gibi Aytaç Durak’ın Adana takımlarını ne öldürmesi ne de güldürmesi mi?

Bu biraz da kentin yaşadığı dönüşümle ilgili. Eskiden tarım ve ticaret merkezi olan bu kentin artık bu yönü kalmadı. Kendi niteliklerini kaybetti yani, her yer gibi birbirine benzemeye başladı. Artık o eski Adanalılık ruh hali de kalmadı; yani bu kent için bir şey yapma çabasında değil insanlar. Bir şekilde zengin olan, kentten ayrılıyor. Belediye ilişkisi de tamamen bağımlılığa dönüşmüş durumda. Takımlar kendi kaynaklarını yaratamıyor. Adanaspor şirket olduğu için onun dinamikleri biraz daha farklı. Ama Demirspor, artık belediyesiz yapamayan bir konuma indirildi. Şimdiki Başkan Bekir Çınar bunu kırmanın yollarını arıyor ama ne kadar başarılı olur bilemiyorum. Yasal olarak belediyenin profesyonel kulüpleri doğrudan desteklemesi mümkün değil. Ama ortada bir spor fonu var, belediye bütçesine ait ve bunun nasıl kullanıldığını bilmiyoruz. Aytaç Durak, gazetecilerin önünde sarı zarfların içinde bu kulüplere açıktan para veriyor. Bunu nasıl yapıyor, bilmiyoruz. Tabii sıcak parayı bulan camialar da sesini çıkarmıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder