27 Eylül 2009 Pazar

Şekerspor vs. Demirspor

(http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=r2&haberno=7912)-20.01.2008

Memleket futboluna önemli isimler yetiştirmiş ve yeşil sahalara uzak olmayan isimlerin hafızasında önemli hatıralara sahip iki köklü kulüp, Şekerspor ve Adana Demirspor, bu yıl 2. Lig yükselme grubunda birbirlerine rakip oldular. 20 Ocak’ta (2008) Ankara’da yıllar sonra ilk kez karşılaşacak olan iki kulübün de kurumsal köklere dayanıyor olması esasında çeşitli göndermelere de zemin hazırlıyor. Kulüplerin dayandığı iki kurumun, Şeker Fabrikaları ve Demiryolları üzerinden, ülke ekonomisini ve buna bağlı değerlerin dönüşümüne de tanıklık edebiliriz. Gelin, futbol sadece futbol değildir diyenlerin peşinden gidip, yeşil sahalardan başka alanlara uzanalım…

Demiryolları ile Şeker Fabrikaları, Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren ülke kalkınmasının temel eksenlerinden oldular. Devlet eliyle yürütülen ekonomi politikalarının ulaşım ve üretim ayağında hizmet gösteren bu iki ekol, devletçilik ilkesinin sembollerinden olmuştu. Bir yanda temel besin olma özelliğiyle şeker ve onun dayandığı pancar tarımı, diğer yanda devrim ilkelerinin memleketin en iç noktalarına kadar ulaşmasını sağlayacak demiryolu… Şeker Fabrikaları ve pancar tarımı, taşranın canlandırılması için, ekonomik rasyonaliteye ters düşme pahasına memleketin ücra köşelerine serpiştirilirken; Cumhuriyet, anayurdu demir ağlarla örülmenin övüncüyle gururlanıyordu. Gel zaman git zaman, değişen ekonomi politikalarının derinden vurduğu iki kurum oldu Şeker Fabrikaları ve Demiryolları. Biri ekonominin tarımsal boyutunun tırpanlanmasıyla gözden düştü, diğeri de otomotiv teknolojisinin karşısında üvey evlat muamelesi gördü.

Bu kurumların ekonomik boyutu kadar sosyal anlamları da vardı. Bu anlamlardan biri de sportif boyuttaydı. 500’den fazla işçi ve memur çalıştıran kurumlara spor kulübü kuruma zorunluluğu getiren yasa, kamu kurumlarına “gürbüz ve yavuz evlatlar” yetiştirmeleri için bir görev biçiyordu. 1940’lı yıllar, kamu işletmelerine ait spor takımlarının, kökleri Osmanlı’ya dayanan kulüplerin karşısında etkisini gösterdiği yıllardı. Sporun neredeyse her alanında takımlar çıkartan kurumların yetiştirdiği sporcular sayesinde, ilerleyen yıllarda profesyonel anlamda işleyen bir spor alanı da yavaş yavaş yaratıldı.

Bu bağlamda, Ankara’dan Konya’ya, Amasya’dan Mersin’e, şeker fabrikalarının kurulduğu neredeyse her ilde Şekerspor kulüpleri faaliyet göstermeye başlarken, benzer şekilde demiryolunun geçtiği her yörede, İstanbul’dan Nusaybin’e, Adana’dan Tavşanlı’ya kadar bir çok il ve ilçede Demirspor kulüpleri kuruldu. Bu yazının konusu olan Ankara’nın Şekerspor’u 1947’de, Adana’nın Demirspor’u da 1940’da faaliyetlerine başladı. Şekersporların ve Demirpsorların kendi kardeşleriyle logoları ve renkleri birkaç istisna hariç aynıydı; yeşil-beyaz ve mavi-lacivert.

Ekonomik altyapının değişmesi futbolu da doğudan etkilerken, kamu kurumlarının yaşadığı ya da onlara yaşatılan dönüşüm/değişim/yıpranım, doğal olarak onlara bağlı birimleri de etkiledi. Kamu yararı ilkesi yerini piyasanın amentülerine bırakıp, KİT’ler hükümetlerin oyuncakları haline gelince, onlar üzerinden ilerleyen bütün unsurlar da durdu memleket sathında. Futbol da bunlardan biri. Şeker Fabrikaları özelleştirme kıskacına alınırken, Şekersporlar da bir bir faaliyetlerine son verdi. Takım, adeta şeker sektörünün eritilmesi gibi, spor sahnesinden el ayak çektirildi. Benzer şekilde Demiryollarının etkisi azaldıkça, Demirsporlar ya amatör branşlara çekildi ya da kapandı. Adana Demirspor bu girdaptan, 1960lı yılların sonunda kurumla doğrudan bağlarını kopartarak, bir nebze kurtuldu. Şekerspor ise kurum bünyesinde kaldı ve kurutuldu. Ancak takımların sivil ya da kamudan idarecilerce yönetilmesi, memleket gerçeğinde bağımsızlaştırmadı onları…

Mavi-lacivert olanı her daim, bölgedeki ekonomik ve siyasi elitlerin çekişmesi içinde bir piyon görevi görürken, Çukurova’nın sosyo-ekonomik çöküşüne paralel olarak sürekli geriledi ve istikrarsız görünümünden kurtulamadı. Anadolu kulüplerinin bir çoğu gibi, güçlü bir ekonomik altyapı ve kurumsal sağlamlığa erişemeyen, kişisel müdahalelerle ayakta kalabilen Demirspor, 2000li yıllarda kapanma noktasına geldi. Hemşehrisi Adanaspor da benzer süreçler geçirdi, ancak onlar bu makus talihten kurtulamadı. Demirspor’un farkı, şehirde dayandığı köklere de bağlı olarak, şirketleşmeden ayakta kalabilmesi oldu. Gelinen nokta ise tribünleri ile adından söz ettiren ancak yerel siyasetçilerin sultasından kurtulamamış bir kısır döngü…

Şekerspor ise, tıpkı şeker kotalarının özel şirketler lehine değiştirilmesi ve sektörün özel fabrikalara teslim edilmesi gibi, özel bir kurumun bünyesine alınarak canlandırıldı. Güzelim logosu bir keçiye dönüştü, renklerine turuncu eklendi. Adı da Etimesgut Şekerspor oldu. Büyük transferler ile adından yine söz ettirdi, yoktan var oldu ancak eski Şekerspor değildi…

Bir tarafta Selçuk Yula, Cem Pamiroğlu, Zafer Biryol gibi isimleri yetiştiren Şeker, diğer tarafta Muharrem Gülergin, Fatih Terim gibi isimleri var eden Demirspor. Şimdi her ikisi de, ekonomik ve siyasi dönüşümün etkisini büyük yoğunlukta hisseden ve geçmişin mirası üzerinde kendini var eden iki büyük ekol. Yeni nesil onları eski hikayelerden dinlemeye devam mı edecek? Yoksa bu yılki rekabet onları ve temsil ettikleri ekolleri futbolun görünür yüzüne taşıyabilecek mi? İkinci sorunun olumlu yanıtlanması, benim gibi bir çok futbolseverin en büyük temennisi.

26 Eylül 2009 Cumartesi

Aytaç Durak ve Adana Demirspor

(http://www.ntvspor.net/Pages/24608.ASP)-09.06.2008

Adana Demirspor, bu yıl da (2008) tıpkı geçen yıl olduğu gibi, “extra-play off”un son maçında, yine kendisinden çok düşük bütçeli bir takıma yenilerek, 1.lige çıkma şansını yitirdi. Seneye, adı ikinci ama yukarıdan üçüncü ligte oynamaya devam edecek. İç saha maçlarında ortalama 10bin seyirciye oynayan, deplasman maçlarında azımsanmayacak bir kitleyi peşinden sürükleyen, 1940 doğumlu Adana’nın profesyonel ilk takımı, Demirsporlar geleneğinin taşıyıcı lokomotifi, Aytaç Durak’ın kaprisli aşk oyunlarıyla yıllardır belini doğrultamadı.

O Demirspor’u çok seviyor! Demirspor’u “küçük olsun benim olsun” mantığıyla avucunda tutmayı çok seviyor. Gözü gibi saklıyor herkeslerden, her kıskanç aşık gibi… Demirspor’un kaybettiği her yıl, ona muhtaç ellerin daha gür bir şekilde yukarı kalkmasını gördükçe, mağrur edayla bağrına basıyor camiayı ve yeni bir kaybetme hikayesini baştan başlatıyor. Tıpkı kent siyasetinin ona alternatif yaratamaması gibi, 68 yıllık bir kulüp de ona rakip çıkartamıyor.

Aytaç Durak, 1984'ten bu yana çeşitli aralıklarla, çeşitli partilerden belediye başkanlığı yapıyor Adana'da. Önce ANAP, sonra DYP sonra AKP (ve son olarak MHP)... 1984, 1994, 1999, 2004, 2009; 5. dönem.

Tipik bir yerel siyasetçi olarak, yükselen dalgaları yakalamayı gayet iyi biliyor. Kendisi inşaat mühendisi, DSİ ve Köy Hizmetleri kariyeri ile birlikte imar-inşaa işlerinde tam bir uzman! Bu uzmanlığını, Kuzey Adana'yı betonla doldurmakla uyguluyor son yıllarda. Politikaları, kararları defalarca yargı yoluna gitti; mimarlarla, çevrecilerle hep ters düştü. Kentin orta yerinde metro çukurları yıllardır durdu öylece, davalık olduğu için. Ama kent üstünde öyle bir etkisi var ki hiç bir şey onu yıldıramıyor. Son on yıldır kentin üstüne elini koymuş durumda; Adana'nın tek geçerli sözü onun ağzından çıkan söz.

Aynı sörf politikasını, Adana Futbolu için de kullanıyor. Yıllardır, o kutsal elini bir o takıma bir bu takıma konduruyor. Parayı veriyor ve düdüğü çalıyor. Onun onayı olmadan yönetimler oluşmuyor; yönetimler bağımsız olarak kurulsa bile başkanlarını kendi atıyor.

80'lerin sonunda kendine rakip sosyal demokrat Selahattin Çolak ile çekişirken Adanaspor'un tarafındaydı. Sonra Adanaspor Uzanların eline geçince, Demirspor'a bir yanaşıp bir uzaklaştı; önce taraftarına küstü-onları dövdürdü polise; takımın deplasmana gidemeyecek konuma gelene kadar kendisine muhtaç olmasını bekledi. Sonra birden yılların Demirsporlusu gibi ortaya çıktı; yine takımın yönetimini kurdu tek başına. Güç bela ondan ayrı yönetim listeleri oluşturulsa da başkanlarını kendi atadı. Ne gariptir ki Aytaç Durak “gözetimindeyken” Demirspor, bir türlü başarı yüzü göremedi.

Adanaspor kapanıp tekrar açılınca, denge politikasına geri döndü; Demirspor'dan bedelsiz futbolcu transferi yapıldı Adanaspor'a; açıktan paralar verilerek medya önünde büyük belediye başkanı gösterisi yaptı; Demirspor gereken parayı veremediği günlerde 5 Ocak Stadı'nı ele geçirdikleri için "gitsinler Kozan'da oynasınlar" diyen Adanasporlulara sessiz kaldı ama Adanaspor zor duruma düşünce nedense ağabeylik yapması gerekenin Demirspor olduğuna karar verdi kendileri. “Demirspor'a çok destek veriyorsun” sızlanmaları ortaya çıkınca koştu hemen Adanasporluların arasında maç izledi.

Gittikçe bayağılaşan futbol kültürümüz içinde, başka tür bir duruş geliştirmeye çalışan, “vardık varız var olacağız”, “halkın takımı” pankartlarının ardına dizilen Adana Demirsporlular için bu sıcak yaz günleri, yine yeniden sıkıntılı geçecek. Bir cendereye sıkışmış memleket siyaseti ve istikrar söylemi, yerel düzeyde farklı formlarda kendini yeniden üretirken, futbolseverler için de merkezin yerel temsilcileriyle mücadele etmek zorunluluk haline geliyor. Bu mücadelenin seyri, bugüne kadar yapılan hatalardan ders almakla belirlenebilir ancak.

(italik kısımlar, yazıya güncel müdahalelerdir.)

25 Eylül 2009 Cuma

Antirazzisti'nin Ardından

(http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetay&ArticleID=945631&Date=19.7.2009&CategoryID=42)- 19.7.2009

Irkçılık Karşıtı Dünya Kupası (Mondiali Antirazzisti), 8-12 Temmuz tarihleri arasında İtalya’da yapıldı ve etkinliğe katılan Türkiyeli ilk ekip olan Adana Demirspor taraftarları memlekete döndü. İşte izlenimler…

Bologna’daki etkinlik, 16 ülkeden 2000 civarı katılımcıyla tam bir festival havasındaydı. Etkinlik, geçen yıl yaşanan bazı olaylardan dolayı, bu yıl ağırlığını cinsiyet ayrımcılığına kaydırmıştı. Festival alanının bir çok yerinde “Stop and Kick Sexism” pankartı yerleştirilmişti. Piazza Antirazzista (Irkçılık Karşıtı Meydan) çadırında, ki etkinliğin en büyük ortak alanıydı, çeşitli sunumlar ve seminerler gerçekleştirildi. Sunumların çoğunluğuna, çeviri sorunu olduğu için, verimli bir şekilde katıldığımızı söyleyemem. Zaten dinleyici sayısının, katılımın büyüklüğüne göre çok az olduğunu belirtmek gerek. Etkinliğin bir diğer ana konusu da, G8 zirvesiydi. 10 Temmuz’da, Bologna’daki gösterilere katılımı sağlamak için, futbol turnuvasına ara verildi. Piazza’da G8 ile ilgili toplantılar da yapıldı.

Stand Up Space’te, çeşitli dans etkinlikleri ve yoga seansları düzenlendi. Festival alanına yayın yapan ve internet ortamından dinlenebilen bir radyo da vardı. Burada bizim ekibimizle de bir söyleşi gerçekleştirildi. Alanın en ucunda yer alan futbol sahaları da festivalin kalbinin attığı yerdi. Üç futbol sahası bölümlere ayrılarak, 17 küçük saha el edilmişti. Burada 6’şarlı 34 gruba ayrılan takımlar, kadın erkek karışık şekilde futbol oynadılar. Grup birincileri ile en iyi 30 ikinci gruptan çıktılar. Grup maçları tamamlandıktan sonra, penaltı atışları ile devam edildi. Bunun temel sebebi, rekabetçi davranışı törpüleyip, birlikte eğlenerek oynamayı teşvik etmekti.

Adana Demirspor’lular olarak Locomotive Anatolia adıyla, gruptaki 5 maçı da kazandık. 10 gol atıp 2 gol yedik. Bologna, Genova ve Atalanta taraftarlarıyla oynadık. Maçlar gayet keyifliydi; oyundan önce fotoğraflar çektirildi, rakip takımın golleri alkışlandı, maç sonunda herkes birbirini tebrik etti. Penaltı atışlarında da ilk turu geçtik ve son 32’ye kaldık. Ancak bu turda, elendik. Heyecanı, pazar öğleden sonraya kadar taşımanın gururunu yaşadık!

Etkinliğin temel sloganlarından biri, “kazanacak bir şey yok” olsa da pazar akşamı, yani son gün, çeşitli ödüller verildi. Bunlardan, Kick Sexism kupası, kadın-erkek karışık oyunculardan kurulu ve beyaz kurdela kampanyasını yürüten Republica Internationale’ye verildi. Fair Play Kupası Bologna’nın Pratello Cezaevi’nde tutuklularla maç yapmaya giden Polisportiva Zelig takımına; Kilometre Kupası, en uzaktan gelen Brezilyalı ekibe, Görünmezler Kupası, Avrupa’ya göç edenlerin yaşadıklarına dair bir site olan fortresseurope.blogspot.com’a verildi. Bu kupa, çeşitli vize sorunlarıyla festivale katılamayan takımlara adandı ve sahnede bir süre tek başına sergilendi.

Festivalin katılımcılarına yakın çekim yapacak olursak, ev sahibi olan İtalyanlar’ın ardından en katılımın Almanya’dan olduğunu söylemek gerek. Alman ekipler, tek bir takımın taraftarı olmaktan ziyade, ırkçılık karşıtı mücadele için bir araya gelmiş futbolseverlerin kurduğu takımlardı. Organize olarak gelenlerden, Genova ve Verona’lılar dikkat çekti. Bolognalılar zaten ev sahibi olarak her yerdeydi. Yunanistan’dan Panatinakhos, Iraklis, AEK ve Panionis taraftarları, yirmişer kişilik gruplarla katılmışlardı. Pana’lılar uyuyakaldığı için, çoğu maça anonsla çağrıldılar. Yemek masalarına, tuvalet ve duş brandalarına sticker yapıştırılmaması ve yazı yazılmaması için onca uyarı varken, bir tek Yunan arkadaşlar bu yasağı delip, her yere logolarını bıraktılar! Fransa’dan Marsilyalılar kalabalık ve renkli bir ekipti. Danimarka’dan Kopenhag tarafları da öyle ama tek renk: Siyah! İngiltere’den Manchester United’ın patron karşıtı muhalif tarafları da Red-Manchester olarak oradaydı; Macaristan’dan gelen siyahi ve beyaz karışık oyunculardan kurulu African Stars da…

Katılımcıların bir kısmı sadece eğlenmeye, bir kısmı da sadece top oynamaya gelmiş gibiydi. Eğlence kısmının bu kadar öne çıkmasının, Livorno taraftarlarının canını sıktığı için festivale katılmadıklarını öğrendik orada. Düzenleme ekibi, ırkçılık ve cinsiyet ayrımcılığı temalarını, birlikte bir şeyler yapma çabasını ön plana çıkarsa da bunun katılımcı kitleye tam olarak ulaştığını söylemek zor. Futbol oynamaya gelenler de etkinliğin değerlerine bağlı olanlar ve onu fazla umursamayanlar olarak ikiye ayrılabilir. İkinci kısımda olanlar, maçlarda sertlik dozunu yükseltiyordu. Biz hem oynayıp hem de farklılıklarla bir arada olma çabasını yükseltmeye çalıştık. Duvar gazetemiz, oldukça ilgi gördü. Ayrıca farklı ülkeden ekiplerle dostluk maçları yaptık. Bunlardan biri, yukarıda adını andığım karma ekip, Republica Internationale. Republica, daha önce Zapatistalar ve Filistinli direnişçilerle de gösteri maçları yapmış, ünlü bir ekipti; yağmur dolayısıyla yarım kalsa da keyifli bir maç çıkardık.

“Böyle bir etkinlik Türkiye’de yapılabilir mi?” Yunanistan’dan Radical Fans United adlı derginin editörü, bizle yaptığı söyleşide bu soruyu sormadan önce, aramızda konuşmuştuk. Şu andaki futbol kültürüyle oldukça zor görünüyor. Akşamları tezahüratlar hep birlikte söylenirken, kimse kendi sloganını önplana çıkarmaya çalışmıyordu. Keza, futbola siyaseti bulaştırmayalım sözü bu kadar yerleşmişken, bu yönde bir işi organize etmek oldukça güç görünüyor. Mondiali Antirazzisti, hem yerel yönetimlerden hem de başta Istoreco olmak üzere çok sayıda sivil toplum derneğinden kurumsal destek alıyor. Umarım ki seneye daha kalabalık katılır ve daha aktif biçimde, etkinliğin gidişatını etkileriz.

(Konuyu daha geniş bir bağlamda ele alan yazı için bknz: http://www.birikimdergisi.com/birikim/makale.aspx?mid=566&makale=Bir%20Toplumsal%20Hareket%20Olarak%20"Irkçılık%20Karşıtı%20Dünya%20Kupası")

24 Eylül 2009 Perşembe

Futbol ve Sol, İlk Kez Bu Kadar Yakındı...

(http://bianet.org/bianet/siyaset/116897-turkiyede-futbol-ve-sol-ilk-kez-bu-kadar-yakindi)

Adana’dan Livorno geldi geçti… Birkaç ay öncesinde kulaktan kulağa yayılmaya başlayan fısıltı, 4 Eylül gecesi kulakları sağır eden bir gürültüye dönüştü. Adana Demirspor, memleket futbolunda bir ilke daha imza attı.

Aslında her şey, Başkan Bekir Çınar’ın görkemli bir sezon açılışı planlarıyla başladı. Başkan, öyle bir takım getireceğim ki herkesin ağzı açık kalacak demişti. Ardından Livorno ile temas kuruduğu ve uygun tarih için yazışmaların başladığı bilgisi geldi. Livorno, Demirspor’un sezon açılışı programına yetişemeyecekti ancak, Avrupa’da liglere milli maç arası verildiği 4-6 Eylül arasında Adana’da olabilecekti.

Livorno neden geldi; neden akıllara Livorno’yu getirmek geldi? Dahası MHP’den meclis üyesi olan Bekir Çınar, neden böyle bir organizasyonun baş mimarı oldu?

Başkan Çınar, daha önceki bir söyleşisinde “milenyum çağında sağdı soldu gibi kavramların insanları ayırmasını doğru bulmuyorum” demişti. Kişisel söylemlerinde de klasik bir MHP çizgisinden oldukça uzak ifadeler kullanmakta. Geçen yılın ortasında kulüp başkanlığına geldiği günden beri, camianın bütünleşmesi ve kurumsallaşması adına önemli işler yaptı. Kulübün kalıcı gelir kaynaklarına ulaşması için projeler üretti. Taraftar grubuyla da güçlü ilişkiler kurarak, sağlam bir zeminde hareket etmek istedi. Tribünden gelen taleplere ve eleştirilere sessiz kalmadı, onlarla iletişim kurmaya çalıştı.

Livorno’nun gelişi de bu açıdan, tribünün sesine kulak veren bir başkan profiline dayanıyor. Başkan’a bu konuda İtalya’da Irkçılık Karşıtı Dünya Kupası’na giden Adana Demirsporlular’dan ilham aldığını söylüyor. Livorno’nun Türkiye’de çok bilinen ve adına websiteleri kurulan bir takım olması; tribün tavrının benzeşiyor olması bu süreci hızlandırmıştı.

Aslında Adana Demirspor tribünleri, Livorno kadar tek sesli ya da açıktan muhalif bir yapıya sahip değil. Ancak tribünün örgütlü kesimi ve bu konuda sesini yükseltenler, Adana Demirspor’a dair yazıp çizenler, sol kanattan olunca böyle bir imajın güçlenmesi kolaylaşıyor. Demirspor tribünlerinde, “venceremos”, “hasta siempre”, “şehrin asi çocukları”, “soylu kavgam” gibi pankartlar, Grup Yorum’dan alınan sözlerle yapılan tezahüratlar yeni değil. Bugüne kadar tribünün geri kalan kesiminden ya da yönetimlerden asmayın o pankartları eleştirisi ya da uyarısı gelmedi çünkü ortada örgütlü bir yapı ve tek bir tribün grubu var.

Bu arkaplan bilgisinden sonra 4 Eylül gecesine gelecek olursak, ilk göze batan şey tabii ki onlarca yerde sallanan Che bayrakları ve üstlerdeki Che tshirtleriydi. Daha önce maç izlemeye gelmeyen, tribüne uzak birçok insan, bu maçın “şerefine” tribündeki yerini almıştı. Azımsanamayacak yoğunluktaki bu kişilerin sanırım en büyük merakı sahada oynanacak oyun değil, maç öncesi ve sonrasında söylenecek şarkılar ya da açılacak pankartlardı. Bu merak gayet sağlam bir şekilde karşılandı. Nazım’dan Che’ye, Hasta Siempre’den İtalyanca pankartlara, Çav Bella’dan, Cesaret’e birçok kez tekrarlanan ritüellerle, bu duygu ortaya kondu. Maç öncesinde stat dışında ve içinde de bazı örgütler ve siyasi partiler bayraklarını açtılar.

Öte yandan Adana’ya yıllar sonra bir Avrupa takımının geliyor oluşu da yine aynı yoğunlukta bir kitleyi tribüne çekmişti. Demirspor maçlarını ortalama 7-8 bin kişiye oynuyor; ve maraton tribün çoğunlukla doluyor. Maraton, aynı zamanda tribünün örgütsüz ya da münferit seyircilerini de içerir. Bu maçta da yine Şimşekler Grubu’nun öncülüğünde bütün şarkılar tezahüratlar birlikte söylenirken, maraton onlara eşlik etti.

Devre arasına kadar bu çoşku artık kitleyi terden ve sıcaktan bunaltmıştı ki, itfaiyeden su isteği, ısrarlı ve tempolu bir şekilde ifade edilince, 15 dakika boyunca bütün stadın sulandı; kitlenin ateşi biraz olun sönmüştü!

Stadın Şimşekler Grubu’na göre en uzak kısmına oturanlar arasında, -ki aynı zamanda protokole dönük kısımdır- Güler Zere’ye Özgürlük pankartı, maçın 60.dakikasına kadar açık kaldı. Ancak bu dakikadan sonra önce özel güvenlik, onlar yetersiz kalınca çevik kuvvet müdahalesi ile pankart alındı ve o kısma oturanlardan bazıları gözaltına alındı. Bu olay, gecenin keyfini kaçırdı, bu can sıkıntısıyla bazıları tribünden erken çıktı.

Sahada oynanan oyun, pek ilgi odağı olmadı. Livorno’nun kendini fazla sıkmadığı gözleniyordu. Demirspor’un gollük birkaç pozisyonu oldu. Ama maç 0-0 bitti.

Özetle, Türkiye’de bugüne kadar olmadık bir şey oldu ve futbol ile sol bu kadar yakın bir şekilde bir araya geldi. Demiryolcu gelenekten gelen Adana Demirspor’un bunu başarması, daha manidar… Tabii ki bundan rahatsız olan Demirsporlular da vardı. Ama neticede, bu memlekette yapıp ettikleriyle başka bir hayatı, çokça bulundukları yerden-tribünden başlatmaya çalışan kesimin sesi daha gür çıktı. Takımların kimliklerini belirleyen de taraftarlarının duruşudur.

(Bu konunun, günlük hayat-tribün ve sol ilişkisi açısından ele alınmış versiyonu için bknz:
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetay&ArticleID=954277&Date=13.09.2009&CategoryID=42)