27 Eylül 2009 Pazar

Şekerspor vs. Demirspor

(http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=r2&haberno=7912)-20.01.2008

Memleket futboluna önemli isimler yetiştirmiş ve yeşil sahalara uzak olmayan isimlerin hafızasında önemli hatıralara sahip iki köklü kulüp, Şekerspor ve Adana Demirspor, bu yıl 2. Lig yükselme grubunda birbirlerine rakip oldular. 20 Ocak’ta (2008) Ankara’da yıllar sonra ilk kez karşılaşacak olan iki kulübün de kurumsal köklere dayanıyor olması esasında çeşitli göndermelere de zemin hazırlıyor. Kulüplerin dayandığı iki kurumun, Şeker Fabrikaları ve Demiryolları üzerinden, ülke ekonomisini ve buna bağlı değerlerin dönüşümüne de tanıklık edebiliriz. Gelin, futbol sadece futbol değildir diyenlerin peşinden gidip, yeşil sahalardan başka alanlara uzanalım…

Demiryolları ile Şeker Fabrikaları, Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren ülke kalkınmasının temel eksenlerinden oldular. Devlet eliyle yürütülen ekonomi politikalarının ulaşım ve üretim ayağında hizmet gösteren bu iki ekol, devletçilik ilkesinin sembollerinden olmuştu. Bir yanda temel besin olma özelliğiyle şeker ve onun dayandığı pancar tarımı, diğer yanda devrim ilkelerinin memleketin en iç noktalarına kadar ulaşmasını sağlayacak demiryolu… Şeker Fabrikaları ve pancar tarımı, taşranın canlandırılması için, ekonomik rasyonaliteye ters düşme pahasına memleketin ücra köşelerine serpiştirilirken; Cumhuriyet, anayurdu demir ağlarla örülmenin övüncüyle gururlanıyordu. Gel zaman git zaman, değişen ekonomi politikalarının derinden vurduğu iki kurum oldu Şeker Fabrikaları ve Demiryolları. Biri ekonominin tarımsal boyutunun tırpanlanmasıyla gözden düştü, diğeri de otomotiv teknolojisinin karşısında üvey evlat muamelesi gördü.

Bu kurumların ekonomik boyutu kadar sosyal anlamları da vardı. Bu anlamlardan biri de sportif boyuttaydı. 500’den fazla işçi ve memur çalıştıran kurumlara spor kulübü kuruma zorunluluğu getiren yasa, kamu kurumlarına “gürbüz ve yavuz evlatlar” yetiştirmeleri için bir görev biçiyordu. 1940’lı yıllar, kamu işletmelerine ait spor takımlarının, kökleri Osmanlı’ya dayanan kulüplerin karşısında etkisini gösterdiği yıllardı. Sporun neredeyse her alanında takımlar çıkartan kurumların yetiştirdiği sporcular sayesinde, ilerleyen yıllarda profesyonel anlamda işleyen bir spor alanı da yavaş yavaş yaratıldı.

Bu bağlamda, Ankara’dan Konya’ya, Amasya’dan Mersin’e, şeker fabrikalarının kurulduğu neredeyse her ilde Şekerspor kulüpleri faaliyet göstermeye başlarken, benzer şekilde demiryolunun geçtiği her yörede, İstanbul’dan Nusaybin’e, Adana’dan Tavşanlı’ya kadar bir çok il ve ilçede Demirspor kulüpleri kuruldu. Bu yazının konusu olan Ankara’nın Şekerspor’u 1947’de, Adana’nın Demirspor’u da 1940’da faaliyetlerine başladı. Şekersporların ve Demirpsorların kendi kardeşleriyle logoları ve renkleri birkaç istisna hariç aynıydı; yeşil-beyaz ve mavi-lacivert.

Ekonomik altyapının değişmesi futbolu da doğudan etkilerken, kamu kurumlarının yaşadığı ya da onlara yaşatılan dönüşüm/değişim/yıpranım, doğal olarak onlara bağlı birimleri de etkiledi. Kamu yararı ilkesi yerini piyasanın amentülerine bırakıp, KİT’ler hükümetlerin oyuncakları haline gelince, onlar üzerinden ilerleyen bütün unsurlar da durdu memleket sathında. Futbol da bunlardan biri. Şeker Fabrikaları özelleştirme kıskacına alınırken, Şekersporlar da bir bir faaliyetlerine son verdi. Takım, adeta şeker sektörünün eritilmesi gibi, spor sahnesinden el ayak çektirildi. Benzer şekilde Demiryollarının etkisi azaldıkça, Demirsporlar ya amatör branşlara çekildi ya da kapandı. Adana Demirspor bu girdaptan, 1960lı yılların sonunda kurumla doğrudan bağlarını kopartarak, bir nebze kurtuldu. Şekerspor ise kurum bünyesinde kaldı ve kurutuldu. Ancak takımların sivil ya da kamudan idarecilerce yönetilmesi, memleket gerçeğinde bağımsızlaştırmadı onları…

Mavi-lacivert olanı her daim, bölgedeki ekonomik ve siyasi elitlerin çekişmesi içinde bir piyon görevi görürken, Çukurova’nın sosyo-ekonomik çöküşüne paralel olarak sürekli geriledi ve istikrarsız görünümünden kurtulamadı. Anadolu kulüplerinin bir çoğu gibi, güçlü bir ekonomik altyapı ve kurumsal sağlamlığa erişemeyen, kişisel müdahalelerle ayakta kalabilen Demirspor, 2000li yıllarda kapanma noktasına geldi. Hemşehrisi Adanaspor da benzer süreçler geçirdi, ancak onlar bu makus talihten kurtulamadı. Demirspor’un farkı, şehirde dayandığı köklere de bağlı olarak, şirketleşmeden ayakta kalabilmesi oldu. Gelinen nokta ise tribünleri ile adından söz ettiren ancak yerel siyasetçilerin sultasından kurtulamamış bir kısır döngü…

Şekerspor ise, tıpkı şeker kotalarının özel şirketler lehine değiştirilmesi ve sektörün özel fabrikalara teslim edilmesi gibi, özel bir kurumun bünyesine alınarak canlandırıldı. Güzelim logosu bir keçiye dönüştü, renklerine turuncu eklendi. Adı da Etimesgut Şekerspor oldu. Büyük transferler ile adından yine söz ettirdi, yoktan var oldu ancak eski Şekerspor değildi…

Bir tarafta Selçuk Yula, Cem Pamiroğlu, Zafer Biryol gibi isimleri yetiştiren Şeker, diğer tarafta Muharrem Gülergin, Fatih Terim gibi isimleri var eden Demirspor. Şimdi her ikisi de, ekonomik ve siyasi dönüşümün etkisini büyük yoğunlukta hisseden ve geçmişin mirası üzerinde kendini var eden iki büyük ekol. Yeni nesil onları eski hikayelerden dinlemeye devam mı edecek? Yoksa bu yılki rekabet onları ve temsil ettikleri ekolleri futbolun görünür yüzüne taşıyabilecek mi? İkinci sorunun olumlu yanıtlanması, benim gibi bir çok futbolseverin en büyük temennisi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder